Kendine İyi Gelmeyi Seçmek

Simge
6 min readOct 1, 2022

--

Bir süredir atlattığımı düşündüğüm her şey geri gelmişti. Güvenliğimin tehdit altında olduğunu hissetmemle baslayan bitmek bilmeyen o korku tüm bedenimi ele geçirmişti. Yemek yerken, uyurken, tuvaletteyken, çalışırken, televizyon izlerken… sadece korkuyordum. Gelecek bir anda yeniden kapkaranlık olmuştu ve tüm o anlamsızlık midemi bulandırıyordu.

Aslına bakarsanız, dışarıdan baktığınızda her şey oturmuştu. Çok sevdiğim bir yol arkadaşım, üç kedim, Avrupa’da ikametgahım ve döviz kazandıran bir işim vardı. Daha ne olabilirdi ki? Yakındığım her şey bana koca bir şımarıklık gibi geliyordu. Bir yanım kendime haksızlık ettiğimi söylerken, bir yanım haklı olduğumu savunuyordu. Bu koca girdap içinde debelenirken, ben kalp çarpıntılarıyla yaşamaya ve kendimi hiçbir şey olmayacağına ikna etmeye çalışıyordum. Ancak, bu böyle devam edemezdi. İlk olarak bunu kabul etmem gerekiyordu. Hani filmlerde kahramanın yenildiğini düşünürsünüz. Yara bere içinde yerde hareketsizce yatar. Daha sonrasında, son bir güçle kalkar ve savaşır ya. Tam olarak o noktaya gelmiştim. İki seçeneğim vardı; ya kendime iyi gelecektim ya da yeniden ilaçlara dönecektim.

Kendime iyi gelmeyi seçtim. Nasıl mı? Tek tek anlatacağım.

Kendime döndüğümde ne bulacaktım

Evet, biliyorum. Çok duyuyoruz bu kendine dönme olayını. Her ne demekse diye düşünüyoruz belki de. Fakat, unuttuğumuz bir şey var. Bize kendimizden başka kimse yardım edemez. O yüzden, kendime döndüm ve nerelerde kaybolduğumu düşündüm. Neydi beni bu kadar rahatsız eden?

Tüm bunları korkularınız çerçevesinden yargılamak ve oluşturmak daha da zor. Neyse ki, çevremdeki güzel insanlar ve destekleri sayesinde kendime ayna tutmayı becerebildim. Kendimle ilgili keşfettiğim her şey, bana kendimi hatırlattı.

Kime, neyi kanıtlıyordum

Bu kısmını kabul etmek çok kolay değil ama işte geliyor. Yurt dışına taşındığımdan beri herkese ne kadar doğru bir karar verdiğimi kanıtlama çabası içinde olduğunu fark ettim. Bakın ne kadar geziyorum görüyorum cesur oldum hayatımı değiştirdim ve şu an her şey çok iyi diye saçma bir mesaj yaymaya çalışıyordum. Kime, belli bile değil. Bu sebeple de, durmadım. Sağa gittim, sola gittim, storyler postlar koydum, Reelsler yapmaya başladım. Sonunda bu beni çok yordu. Çünkü yaptığım aktivitelerimin motivasyonu kendim değildim; başkalarıydı. Başkaları olunca kayboldum. Kaybolunca kendimi duyamadım. Kendimi duymayınca hedeflerimden şaştım ve günün sonunda evden bile çıkamayacak hale geldim.

Tabi, bu farkındalıkla beraber direkt olarak Instagram’da hayalet haline geldim. Paylaşımlarımı inanılmaz azalttım ve tüm bildirimlerimi kapattım. Kendim istediğim için bir şeyler paylaşmak bana o kadar iyi geldi ki. Günün sonunda sadece, her ne kadar korku temelli olsa da, koltuğumda oturup uzun süredir izlemek istediğim filmleri izlemek çok iyi geldi.

Ülkemizin şartları düşünüldüğünde söyleyeceklerim çok gıcık olacak ama doğrusu bu. Yurt dışına taşınmak tamamen çiçekler ve böcekler bir durum değil. Bunun iki sebebi var: birincisi uzun süredir kurmuş olduğunuz düzeninizi yok ediyorsunuz, konfor alanınızı mahvediyorsunuz ve alıştığınız her şey geride bırakıyorsunuz; ikincisi ise, kendi hayatları adına bunları yapmak istemeyen birçok insan korkunç cümleleriyle sizi vazgeçirmeye çalışıyorlar ve vicdan yaptırıyorlar.

Sonucunda da tüm bu kocaman kararları verirken bir yandan da binlerce fikre susmaları gerektiğini söylüyorsunuz. Bu da bende inanılmaz mutlu ve haklı olduğumu kanıtlama çabası yarattı. Oysa ki, ne gerek vardı. Sadece kendim bilsem yeterliydi.

Mesleğim neydi ve ben onu sever miydim

Yukarıda da bahsettiğim gibi, bildiğiniz çoğu şeyi yıkarak taşınıyorsunuz yurt dışına. Hele bu dilini bile bilmediğiniz bir ülke oldu mu, küçük bir çocuk gibi her şeyi yeniden tanımlamaya çalışıyorsunuz. Bir yandan buna adapte olmaya çalışırken, bir yandan da tam taşınmamız öncesi kovulmuştum. En azından yerleşene kadar maddiyatımızı az çok birikimlerimizle beraber idare ederiz derken, o da gitmişti. Belirsizlik üstüne belirsizlik binmişti yani. Ancak, şans yüzümüze güldü ve uçağımızdan sadece bir gün önce ben bir yerden teklif aldım. Başarmıştık. Yine “sevdiğim bir alanda”, “sevdiğim bir pozisyonda” çalışacaktım.

İlk gün gelip çattı, hiç unutmuyorum bir Pazartesi’ydi (lol). Sabah alarmım çaldı, uyandım ve SIFIR heyecan duyuyordum. Bunu hiç beklemiyordum. Belki de, kovulmam sonrası gelip geçici bir histir diye düşündüm. Ancak, öyle olmadı. 8 ay geçti ve ben hala heyecan duymuyorum.

İşte bu beni derin bir anksiyeteye sürükledi. İşi düşündükçe, ciddi anlamda kalp atışlarımın arttığını hissediyorum. İçim daralıyor. Karşımda iki ben var sanki. Biri sadece parası için kalmak istiyor, diğeri hayatın bu şekilde yaşanmayacağını düşünüyor. Benliğim, tabii ki ikinciden yana. Ancak, çok yeni girdiğim bir networkte yeniden iş bulabilecek miyim korkusuyla cesaretimi toplayamıyorum. Donakaldım.

Burada belki de tam kararımı almak için biraz zamana ihtiyacım var ama en azından kafamda birkaç aksiyon var. Kendimi gördüğüm bir halim var. Bunları yapacağım.

Geçenlerde katıldığım bir workshopta kaygı sahibi insanlar için uygulayabilecekleri “Gelecekten Mektup” isimli bir yöntem önerdiler. 5 sene sonraki kendinizden bugününüze mektup yazıyorsunuz. İlk bu yöntemi duyduğumda gözümde canlanan KOCAMAN bir boşluktu. Sonra, üzerine çok düşündüm. Bir sabah o kadın şekillendi. O kadın üzerine çalışacağım.

Ben kimdim ve nelerden hoşlanırdım

İşte asıl her şey burada çözüldü diyebilirim. Her şeyi yıktığınızda, baştan oluşturmak için önce hatırlamanız gerekiyor. Her ne kadar 9 aydır sağa sola koşuşturmaktan bunun ne kadar gerçek olduğunu unutmuş olsam da, rutinler gerçekten inanılmaz işe yarıyor. Bunu tekrar hatırladım.

Mayıs ayında korona olduktan sonra, spora tamamen ara verdim gibi bir şey oldum. Ne yoga, ne spor salonu ne de başka bir şey. Çok sınırlı gidiyordum. Bu da asla hoşuma gitmiyordu. Sanki yeterince kanıtlanmamış gibi yaşayarak öğrendim ama sporun gerçekten seratoninle bir alakası varmış. Bu sabah gidebildiğimde anladım. Herhangi bir kaygı hissetmediğim tek günüm, bir ayın sonunda bugündü.

Bununla beraber, neredeyse her sabah yoga ve meditasyon ikilisini art arda yapmaya özen gösteriyorum. Sadece 20 dakika olsa bile vücudumu esnetip, sonrasında yine kısa bir meditasyonla güne başlıyorum. Modumu yakalıyorum (lol). Odaklanmak ve bir akışta olmak insana gerçekten çok iyi hissettiriyor.

Beni bu süreçte en çok yaralayan şeylerden biri de, yazı yazmaktan fazlasıyla uzaklaşmaktı. Tüm kelimeler içimde tıkanıyordu, sanki hikayenin hiçbir anlamı kalmamıştı. Daha doğrusu, anlatacak hiçbir şeyim yok gibiydi. O kadar uzun süredir içime dönmemiştim ki, ifadelerimi kaybetmiştim. Sonra, yavaş yavaş başladım ve bunun en büyük desteklerinden biri aşağıdaki defter oldu.

Satın almak isteyenler için

Bu defterle kazandığım alışkanlık sonrasında bir parkta oturup günlük yazmalara en son olarak da bu yazıya dönüştü. Çok da güzel oldu.

Son olarak da, bu hafta çok eskiden edindiğm bir hobime yeniden merhaba dedim. Bateri deneme dersine gittim. Bu ders, oldukça ilginçti çünkü en son 5–6 sene önce bateri çalmıştım. Öğreten kişiden, çoğu şeyi hatırladığımı duymak beni çok mutlu etti. Ritimlere odaklanmak ve o an başka hiçbir şey düşünmemek bana inanılmaz iyi geldi. Sanırım, tam dönüşümü gerçekleştireceğim. Kim bilir, belki bir gün bir konsere bile çıkarım.

Kaliteli bir hayat yaşamak mümkün müydü

Tüm bu kendime döndüğüm ve odaklandığım dönemlerde, bambaşka bir şey daha keşfettim. Ben kaliteli yaşamayı seviyordum. Lütfen aklınıza hemen lüks gelmesin. Hayır. Evde sağlıklı ve lezzetli sebzeler pişirmekten, akşam yemeğinde tabaklarca yemek yemektense tapas usulü az az bir şeyler yemekten ve yanında bir kadeh şarap içmekten zevk alıyordum. Bir gün uzun uzun denize bakıp istiridye yiyip şampanya içerken bunu fark ettim. Bu hafif beslenme, bana oldukça iyi geliyordu. Belki de, yılların verdiği bir alışkanlığım değişiyordu. Ne de olsa, Türkiye’de börekler, kebaplar, simitler beslenmeyi seven biriydim. Belki de, yeni hayatım bana yeni bir beslenme düzeni de tanıtıyordu. Şimdi her gün evde yemek olmasına dikkat ediyorum. Sevgilim ile günümüzü planlıyoruz ve müsait olan ya da o yemeği daha iyi yapan kişi yemeği pişiriyor. Dışarıdan yemek söyleme oranımız %90 oranında azaldı diyebilirim. Bu, günün sonunda hem duygusal yememi azaltıyor hem de hafiflememi sağlıyor.

Doğa bana neler sunabilirdi

Tüm bu süreci ilaçsız ve aklı selim atlatmaya çalışırken, tabii ki bir yandan terapime devam ettim ve o bana oldukça faydalı oldu. Bir yandan da, doğanın mucizesi olan ama bence henüz toplumumuzun hazır olmadığı CBD’nin gücünden yararlandım. Merak edenler, buradaki makaleden okuyabilirler.

Düzenli kullanıyorum, beni düzenlediğini hissediyorum. İyi ki, bu konuda uzman biriyleyim ki beni kimyasallara başvurmadan normal hayatıma döndürdü. Umarım, en kısa zamanda ülkemizde de yasallaşır.

Böyle böyle geçiriyorum günlerimi. Yavaş yavaş dağılmış parçaları yeniden toparlıyorum. Usulca yerlerine yerleştiriyorum. Kendime iyi gelmeyi seçmenin gururunu yaşarken, yeniden güçlendiğimi de hissediyorum. Hiç acele etmiyorum. Kendi zamanımı ve kendi isteklerimi önceliklendiriyorum. Bir yandan da, merakla bekliyorum. Kendime iyi gelmeyi seçmek, karşıma bu sefer neler çıkaracak diye. Her güne umutla uyanıyorum.

Umutlu, huzurlu ve bol duyumlu günler dilerim!

Eğer bu yazımı beğendiyseniz alkışlamayı ve beni takip etmeyi unutmayın. Beraber hayat üzerine düşünelim, paylaşalım ve çoğalalım.

--

--