Uzun, zorlu bir yoldan sonra elimdeki dikenleri temizlemeye çalışırken arkamdan biri dokundu omzuma. Bana bir tane ıslak mendil uzattı ellerimdeki kanı silmem için. Usulca gülümsedim, o da gülümsedi ve hiçbir şey demeden gitti sonra.
Ertesi gün, yine aynı yolda yürürken ayağım toprak yola saklanmış bir taşa takıldı, tökezledim. Hemen biri yakaladı kolumdan, düşmemi engelledi. Baktım, teşekkür ettim. Gülümsedi ve bir şey demeden gitti yoluna.
Akşamın geç saatlerinde eve dönmeye çalışırken, kayboldum o yolda. Hava kararmıştı ve hiç ışık yoktu. Sadece sezgilerimle yolumu bulmaya çalışıyordum. Endişeyle etrafa baktım. Bir ışık gördüm uzaklarda, ona doğru ilerledim. Evimin önüne çıkmıştım. Işık kapandı. Işığın geldiği yöne baktım. Bir adam hafifçe gülümsedi bana, ben de teşekkür edercesine minnetle gülümsedim ona ve sonra hiçbir şey demeden gitti.
Sonralarda, yolu değiştirdim. O eski yola hiç uğramaz oldum. Yeni bulduğum yol, asfalttı. Ne tökezledim ne de dikenler battı elime. Ayrıca, güzelce ışıklandırılmıştı. Hiç zorlanmıyordum orada yürürken. Türlü sakarlıklar yaşamıyor, varacağım yere hemen varıyordum. Tek bir sorun vardı; bu yolda yalnızdım. O yüzden, sıkılıyordum yürürken. Yürürken etrafımda olan biteni izlemeye bayılırdım aslında.
Güneşin parlaklığının gözümü acıttığı günlerden biriydi. Sıcak basıyordu her yanımı. Soluklanmak istedim, durdum. O kadar susamıştım ki, nefesim daralıyordu. Etrafa baktım ekşimiş bir suratla. Su almak istedim. Yoluma devam etmeliydim. Etraf bomboştu. Kimseler yoktu. Son gücümle kalktım ayağa ve yürümeye devam ettim asfalt yolda. Güneş artık vücudumdaki tüm suyu buharlaştırmıştı. Dilim, damağıma yapıştı. Gözümün önünden binlerce beyaz ışık hızla geçiyordu. Daha sonra her şey karardı.
Uyandığımda, üstüm başım toz içinde eski yolun orada bir şemsiyenin altında yatıyordum. Bir tane adam su döküyordu suratıma. Yavaşça kafamı kaldırdım, ona baktım. Gülümsedi ve bana bir şişe su uzattı içmem için. Kana kana, çenemden aşağı döke döke içtim suyu. Beş saniyede bitmişti. Kendime geliyordum. Dudaklarım nemlenmişti, çatlakları kayboluyordu. Boğazım tekrar capcanlıydı. Teşekkür etmek için ağzımı açtım, adam eliyle susturdu beni. Gülümsedi sadece ve şemsiyesini alıp hiçbir şey demeden gitti. Sesimi çıkaramadan sadece baktım arkasından. Toprak yolun bir kenarında oturmuş, hayretle bugünü düşünüyordum.
Sonraki zamanlarda, bir daha asfalt yolu kullanmadım. Toprak yolu tüm zahmetlerine rağmen seviyordum. Orada yalnız olmadığımı biliyordum çünkü. Susuz kalma olayından sonra yine birkaç sakarlık ve dikkatsizlik yaptım. Her seferinde de yardım aldım. Tanımıyordum hiçbirini ama ne olursa olsun bir el uzatıyorlardı bana. Böylelikle, her kazayı hafif atlatabiliyordum.
Bir gün, yürürken o yolda yaşlı bir teyze gördüm. Yere düşürdüğü bastonunu almaya çalışıyor fakat bir türlü eğilemiyordu. Belinde bir sorun vardı sanırım. Hemen yaklaştım yanına, uzandım ve bastonunu uzattım ona. Sevinçle gülümsedi bana ve minnet dolu bir sürü cümle sıraladı. İçtenlikle gülümsedim ona ve hiçbir şey demeden gittim, yürümeye devam ettim o toprak yolda.